top of page

Zihnin Kuyuları...

Sep 24

2 min read

1

5

0

İnsanın kendiyle olan mücadelesi hiç bitmiyor. Kendimizi tanımaya çalışırken geçiyor zaman.

Hepimizin içinde farklı derinliklerle kuyular var.

Bazısı kurumuş,

bazısında hala su var.

Kimimiz "varsa" eğer

o kuyulardaki suları arındırmaya çalışıyor,

suyu bulandıran her ne ise onu bulup çıkarmak, geçmişin izlerini silmek,

iyileşmek istiyoruz.

Kimimiz de

suyu bitmeye yüz tutmuş kuyuların derinliklerindeki çamurun içinde,

karanlık taraflarımız ile yüzleşip, yaralarımızı şifalandırmak istiyoruz. Kuyulardan hiç haberi olmayanlarda var elbet...


Sizin kuyularınız ne durumda?

Hala su var mı?

Kurumuş mu?

Su bulanık mı, berrak mı?

Durgunluktan yosun mu tutmuş, yoksa hala kaynağından besleniyor mu?



Masal bu ya, zamanın birinde, insanların zihnini görebilen bir adam yaşarmış. Her sabah yürüyüşe çıktığı parkta, ağaçların gölgesinde soluklanır, sessizce çevresini izlermiş. Bir gün, bir bankta oturan yaşlıca bir kadını fark etmiş. Kısa saçlarında akları bol, yüzündeki çizgiler derin, oturuşundan yaşına göre sağlıklı olduğu belli oluyormuş. Kadın uzaklara bakarken, yüzünde hem huzur hem hüzün taşıyan bir gülümseme varmış.

Adam, kadının biraz gerisindeki banka oturup merakla izlemeye başlamış, her bir zihin diğerine benzemediği içinmiş heyecanı. Kadının zihnine baktığında, kendini bir kuyunun başında bulmuş. Kadın, eski bir pompayı birkaç kez aşağı yukarı hareket ettirmiş. Berrak bir su fışkırmış, pırıl pırıl parlayan. Kadın avucunu suyun altına tutmuş, kana kana içmiş. Bu kuyu, kadının çocukluk anılarını saklıyormuş: kardeşleriyle oynadığı günler, annesinin şefkati, babasının koruyucu sesi, ilk oyuncak bebeği, ilkokula başladığı zamanlar, ilk aşkı, ilk heyecanları… Her şey tertemizmiş. Adam, kadının gülümsemesinin sebebini anlamış.

Biran sonra gülümseme solmuş. Kadının zihninde başka bir kuyu belirivermiş. Kovası paslı, makarası kırık. Su çıkmıyormuş artık bu kuyudan. Dibi çamurla doluymuş; pişmanlıklar, “keşke”ler, yanlış seçimler… Kadın kuyunun başında durmuş, kuruyup kurumadığını kontrol etmiş. Kurusun istiyormuş; “Geçmişe takılıp kalmamayı öğrendim artık, her yanlış seçim bana bir şey öğretti.” diye geçirmiş içinden.

Gözünü bu kuyudan kaçırdığında üçüncü bir kuyu belirmiş. Kapağı sıkıca kapatılmış bir kuyu. Kadın kapağın üzerine koyduğu ağır taşlara bakmış hüzünle. Unutmak istediği acılar, dokununca kanayan yaralar varmış içinde, bir daha yaşanmasını hiç istemediği şeyler. Adam, kadının derin bir iç çektiğini duymuş.

O sırada bir uğultu kendini hissettirmiş, dipsiz bir kuyudan gelen. Kadın gözlerini kapattığında bir damla yaş süzülmüş yanağına. Bu kuyu da içini sızlatan şeyler varmış, söyleyemedikleri, yapamadıkları, çaresizlikleri… Kadın gözlerini açıp, banktan kalkmış, başını kaldırıp masmavi gökyüzüne gülümsemiş.

Adam, kadının zihninden çıkarken her insanın içinde böyle kuyular olduğunu, bazısının berrak, bazısı çamurlu, bazısı karanlık, bazısı görünmez olduğunu bir kez daha görmüş… Kadının gökyüzüne umutla bakışını hatırlamış, "umut her daim var" diye sevinmiş. Oturduğu yerden kalkıp yürümeye devam etmiş. Kim bilir yeni bir zihinde neler görebileceğini düşünerek.

Hepimizin zihninde bir çok kuyu var, bu kuyularla büyüyor, olgunlaşıyor, bugünkü "kendimiz" oluyoruz. O kuyulara bakmak, içine bir taş atmak gerek bazen. Farkındalıklarımız çamurlu ya da kurumuş kuyuları tamamen kapatmak için birer bahane.

Aslında bize kuyular değil, suyu hiç kurumayacak, sürekli akacak, aktıkça temizlenecek pınarlar, dereler, nehirler lazım çoğalmak, coşmak, yaşamak için...


Sizin kuyularınız ne durumda? Paylaşırsanız sevinirim










Sep 24

2 min read

1

5

0

Related Posts

Comments

Share Your ThoughtsBe the first to write a comment.
bottom of page